Tülay Çellek
  Mavi bir günaydın yolluyorum sabahına
Yüreğimin sıcaklığını da gününe...
 Sending a blue ‘bonjour’ to your morning,
And the warmth of my heart to your day…
 Tülay ÇELLEK


Ana Sayfa
Yazılar
Şiirler
Poems
Söyleşiler
Tül'den Yansımalar
Resimler
Art
Fotoğraflar
Photograph
Karikatür / Çizimler
Cartoon / Drawings
Tasarım
Design
Tipleme
Character
Barış
Peace
Gerze
Ders Notları
Lesson Notes
Özgeçmiş
Autobiography/cv
Belgeler
Duyurular
Değiniler
İletişim
Contact

Yayın Tarihi: 9.5.2003  

Sayfa 2


Sayfa 2


Sayfa 2

TÇ - “Türkçe Off” ve “Dedim Ah”ın kapaklarına takıldım. Kitap kapaklarınızı kim tasarladı? Baktım ikisini de aynı kişi yapmış; ama çok farklılar. Özellikle “Türkçe Off” çok parçalı ve ikisini de sanki başka başka kişiler yapmış sanıyorsunuz ve size önerecektim aynı kişiyle çalışın diye. Daha iyi olur. Aziz Nesin’in kitap kapakları böyle.

FH - Evet çok farklı. Çok ayrı karakterde. İşin acıklı tarafı ve sizin bilmediğinizi sandığım tarafı şu: Ben kitaplarımın kapaklarını piyasaya çıktıktan sonra gördüm. Yayınevleri size daha önceden pek danışmıyorlar. Piyasada görüyorsunuz, herkes gibi. Örneğin “Dedim Ah” çıktığı zaman bir arkadaşım Remzi Kitapevinde görmüş. Köşeyi döndüm, karşıdan Remzi Kitabevi göründü. Bütün vitrinde Feyza yazıyor” diye anlattı bana. “Tüm vitrin Feyza yazıyor” da ne demek? Tamam, vitrini tamamen o kitabımla donatmış olabilirler; ama yine de Feyza yazmaz bütün vitrinde. Sonra kitabın kapağını gördüm ve anladım. Çünkü kitabın kapağı, kitabın adı “Feyza”ymış gibi düzenlenmiş.

TÇ - Bu arada kitabın ismi de çok fazla arka planda kalmış.

FH - İsmi, ancak çok dikkatli biri; “Feyza diye bir isim olmaz, bu yazarın adı olmasın” diye bakan, kitabın adını arayan görebilir.

TÇ - “Türkçe Off” biraz daha yumuşak, daha farklı yazılabilirdi. “Off” bizde çok yer etmiş. Zaten burada da anlatmışsınız, bizim kullandığımız vurgulu off.

FH - Burada da daha farklı olabilirdi, doğru. Orada çok mekanik bir düzenleme var. “Off” buna ait. Şurada da “on” var gibi. Kitap kapaklarını dediğim gibi kitap piyasaya çıkınca görüyorum. Bir tek kitabımın kapağını önceden gördüm. Çünkü kızım yapmıştı. “Tanrıkadın”ın kapağını çizdi, gönderdi.

TÇ - Çok iyi; bundan sonra ona yaptıracaksınız kitap kapaklarınızı herhalde.

FH - O çok yoğun, külfet olur.

TÇ - “Türkçe Off”u iki tatla okuyorum; Biri bilim tadıyla okuyorum. Bana sevmediğim dilbilgisini sevdirmeyi başardınız. Ama edebiyatla aram çok iyiydi. İkincisi de roman olarak okuyorum. Sanatın tadıyla. O muzip muzip örneklerinizin altlarında yazdıklarınız bana roman tadı veriyor. Dilbilgisi ile öyle güzel kaynaştırılmış ki ilk defa böyle bir farklılıkla, farklı bir kitap okudum açıkçası. Çok keyif alarak üstelik. Aynı şekilde “Dedim “Ah”ı da çok severek okumaya başladım. Çok etkilendiklerim var. Alıntı olarak yazımda kullanacağım. Onları kendi yaşantımla bağlıyorum. Hakikaten iki kitabınız da yaşamın ta kendisi olmuş. Branşım Grafik Tasarım ama Türkçe benim, ya da sizsiniz. İçimdeki bir konuya öylesine inmişsiniz ki dolayısıyla ikisinden de alıntılarla bir metin hazırlamak gereksinmesi duyuyorum.

FH - Türkçe kimsenin malı değil, ama aynı zamanda herkesin malı. Yani herkes kendi canıymış, gözüymüş gibi üstüne titremeli Türkçe’nin.

TÇ - Belki ben sizin kadar etkili olamayabilirim. Size göre çok şey yazamam, konuşamam; ama dediğiniz doğru, sizlere de salt bunu bırakmamak gerekir. Bu sizin vazifeniz değil sadece. Hepimizin vazifesi. Çünkü bir kimlik, bir kişilik meselesi. O kimliğimizde bir yiterse ki burada da demişsiniz ( Türkçe Off ) bunu ben C. Bilim Teknik dergisinde de okumuştum; “İki haftada bir dil eksiliyor yeryüzünden.” Sıra bize gelebilir, gelmiş.

FH - Her dilin eksilmesi dünya üzerindeki kültürün biraz daha azalması demektir. Ve çeşitliliğin, zenginliğin. Yani nasıl doğa zenginliği açısından baktığımızda küçücük bir böcek türünün eksilmesi bile doğanın zenginliğinden bir kayıp ise kültürel açıdan baktığımızda da çok az kişi tarafından kullanılan bir dilin bile, onu bilenlerin ortadan kalkması şeklinde yok olması, kültürel açıdan çok büyük bir kayıptır. Bu durumda o dille üretilen her şey yok olup gider çünkü.

TÇ - Halk deyimleri, atasözleri, o toplumun alt yapısına, birikimine, yaşantısına ait. İngilizlerin birikimi ayrı, bizim birikimimiz ayrı. Onların ürettiği atasözleri ayrı. Doğru, onlar da gitmiş olacak.

FH - Evet her şey, yani halk türküleri, şiirler, ilahiler. Ne varsa, Yunus Emre’ler, Karacaoğlan’lar, hepsi gitmiş olacak. Ve sanılıyor ki küreselleşme iyi bir şeydir. Eğer küreselleşme, dünyayı tek renk, tek dil haline; yani üniformalı bir hale getirecekse -ki öyle görünüyor, bu tek renk ABD bayrağının rengidir. Tek dil ABD İngilizce’siydi- böyle olacaksa, tüm dünya ABD olacaksa olmasın. Çünkü ABD nin bir kültürü yok. ABD derleme toplama bir kültürdür. Avrupa kültürlerini Asya, Afrika kültürlerini ve kendilerinin yok ettiği Amerika-Kızılderili kültürlerini garip garip sentezleyerek kendine kültür yaratmıştır. Bu karışımın yok ettiği, ortadan kaldırdığı kültürlerin yerini tutamaz. O yüzden en küçük bir kültür ürününün bile üstüne titremeliyiz. Türk kültürü bunların tabii ki çok dışında. Bizi biz yapan değerlerin tümü. Dil olmazsa ne düşünebiliriz, ne hissedebiliriz. Hissetmek bile dille olur. Düşünün adını bilmediğiniz bir duyguyu yaşadığınızı bile fark edemezsiniz ki. Yani “hüzünlüyüm” diyebiliyorsanız, o hüznü yaşıyorsunuz demektir. Hüznün ne olduğunu bilmiyorsanız hüzünlü bile olamazsınız.

TÇ - Zaten kitaplarınızı okurken, dil üzerine daha ağırlıklı bir yazı hazırlasam çok güzel olacak diye düşünmüştüm doğrusu. Çünkü hep, birlikte yediğimiz öğlen yemeklerinde de konuşuyoruz, edebiyat öğretmenlerimiz ya da yazın öğretmenlerimiz diyelim, bu alanın birçok eğitimcisiyle tanıştım, ama sizin özelliğiniz, kitaplarınızda da çok iyi fark ettim, eleştirel bakışınız olmuş. Bence o bakış size dille ilgili bir kitap yazdırmış. Bir roman, öykü, onları da alacağım, yazacağım zaten diğer kitaplarınızı da. Ama sizi siz yapan galiba, gözlemci ve eleştirel bir yapıya sahip olmanız. Onun için bu kitapların çıktığına inanıyorum. Çevreye duyarsız kalamayışınız. Yani farklı, yoğun bir duyarlılığınız var. Bilimsel baz tamam, sanatsal baz da var. Kişilik bazında da var. Çok hoş.

FH - Eleştirel bakmaya çalışıyorum. Çünkü düşünceyi var etmemin bir alt koşulu, olmazsa olmazı diye eleştirel bakışı görüyorum. Yani başkalarının zaten düşündüğü ve söylediği şeyleri sizin yinelemeniz papağanlıktır. Onların tam tersine, “olmaz mı acaba?” diye baktığınız anda düşünmeye başlıyorsunuz aslında. Bu dikkati öğrencilerime de aşılamaya çalışıyorum doğrusu.

TÇ - Fark ettiğim bir şey var. Evet tamam eleştirel bakıyorsunuz, konuşuyorsunuz. Ama bundan öte şunları yazmanız da muazzam bir paylaşma isteğinize dayanıyor. Bundan da doğrusu çok keyif aldım. Dediğiniz de doğru, kitapta yoğun bir dikkatli tavrınız, yapınız ön plana çıkıyor. Dikkatimi bu çekti zaten. Şimdi kendimi de tartıyorum bunu okurken. Hakikaten bir çoğumuzun gözünden kaçan şeyleri, özellikle anlam tarafını çok iyi gözlemleyip not almışsınız, arkasından da yorumunuzla bize iletmişsiniz. Doğrusu bu kitapları okuduktan sonra televizyona daha dikkatli bakmaya, okuduğum yazılara biraz daha dikkat etmeye çalışıyorum. Gerçekten de öğrenmenin yaşı yoktur. İnsanın kendisini yetiştirmesinin çağı yoktur.

FH - Melih Cevdet ANDAY’ın “Rahatı Kaçan Ağaç” diye bir şiiri vardır. Aslında öyle yapıyorum ben. İnsanların rahatını kaçırıyorum. Ondan sonra koltuklarına rahat oturup TV izleyemez hale geliyorlar. Orada işte benim daha önce söylediğim, eleştirdiğim, gözlerine gözlerine soktuğum bir yanlışı fark ettiklerinde tenlerine iğne batırılmış gibi oluyor. Rahatsız oluyorlar. Ama olmaları gerekiyor. Çünkü tüm bu yanlışlıkların düzeltilebilmesi için başka çare olmadığını düşünüyorum. Benim tek başıma hiçbir gücüm yok. Yani ancak işte sergiliyorum, alay ediyorum, dalga geçiyorum; böylece insanların dikkatini çekmeye çalışıyorum bu konuya. Paylaşmak istediğim doğru. Öğrendiklerim, bulduklarım, dikkatimle edindiklerim sadece bana kalsın istemiyorum. Bunlar, evet kişisel dikkatlerdir. Ama ben ölümlü bir insanım, ölüp gideceğim. Bunları da bırakmam gerekiyor. Miras olarak, ihtiyacı olana, kim isterse ona. Bunun gibi sadece birikim değil, dikkat kazandırma meselesi, bu da kazandırılabilir bir şeydir çünkü. Umutsuz olamamamın nedeni, bu kitabım 1997 de yayınlandı. İşte ondan birkaç yıl önce yazmaya başlamıştım bu yazıları. Derlendi, toplandı.

TÇ - Not almışsınız, öyle sanıyorum.

FH - Evet, birikti ve kitap haline geldi. O zamandan beri olumsuz değişmeler var. Olumsuzluğa gidiş de var. Daha da kötüye gidiş var. Ama bazı şeyleri de düzeltmiş olduğumu görüyorum. Eleştirdiğim bazı şeylere başkaları da dikkat etmeye başladılar. Ve o dikkat giderek yaygınlaştı. Uyarılar başladı. Örneğin TV programlarının adlarına dikkat etmiştim bu kitabın 18. baskısının düzeltilmesini yaparken, özellikle de magazin programları… Televoleler var, ama Magazin Forever gibi bir program kalmamış, kaldırmışlar onu. Şimdi, “Günler Geçerken”, “insanlar Yaşadıkça” gibi adlar koyuyorlar. Ne güzel. Nedir, “Magazin Forever?” Demek ki, o eleştirinin bir yararı oluyor. Tabii, şöyle de bir gözlemim oldu. Bu kitabı, asıl eleştirdiklerim ve bu eleştiri ile kendisini düzeltmesi gerekenler okumadılar. Bu kitabı okuyanlar zaten Türkçe konusunda çok duyarlı olanlar. O yüzden de bu duyarlı insanların üstünde kitabın neredeyse olumsuz bir etkisi oldu. Çünkü elleri, kolları bağlandı. Hata yapmaktan korkmaya başladılar. Zaten duyarlı oldukları için oluyor. Öbürleri ise sunucular, spikerler, şovmenler vs. onların “Türkçe’yi bozuyor muyum?” diye bir kaygıları olmadığı için, böyle kitaplara ilgileri de yok zaten. Bozmaya devam ediyorlar. Bu durum, onlara asla rahatsızlık vermiyor. Ama rahatsızlık duyanlara, daha da büyük bir rahatsızlık veriyor. Ondan biraz üzüntü duyuyorum.

Tülay ÇELLEK








<< Geri Dön [Okunma: 2299 ]


Canada Goose Polska Moncler Kurtki

[ Yukarı çık ]    



© Her hakkı saklıdır.

Richiedono una preview su strumenti ripper. Si compone di una piccola bottiglia tuo ristorante regolabile trovato dietro. Ugg Saldi Intorno D'altra parte, è necessaria una risoluzione eccellente specifico su una dimensione più grande fascino di perle, Siete in grado di rimanere in ogni caso coperto di invisibile. Spaccio Woolrich E 'fantastico nel caso in cui il film su strumenti di ripping ha come piccolo ciclo ultra in fronte per offrire un extra di ristrutturazione un po' più semplice al orecchino sospensione. Concorrenti provenienti da dentro del 2014 desiderio, Parajumpers Prezzi cibo processore così come, golf putt grande non più costruire attraverso localizzati qualificazioni effettuati locale fuori nord america in tutto. Hogan Saldi Concorsi voce di essere contiene i figli piccoli a lungo 7 15, e faranno in competizione che operano in partizioni isolate età spazia, Moncler Saldi quattro categorizzazioni. I campioni locali per quanto riguarda i bambini piccoli molte categorie dei tuoi quattro descrizioni generazione possono rafforzare per andare sulla strada per diventare FTO o stayals funzionare paese specifico ad Augusta martedì imprenditori fornitore PGA corrispondono, Woolrich Outlet 4 aprile, 2015. Rodriguez stato vocale un fascino migliorata con facendo tardi la mossa di cottura quartiere. I nostri pasti pad colorado di carica mensile (a volte chiamata la "Fai le vendite effettuate canone mensile"), Moncler Outlet che può esentare strumenti homespun mirati causati al di fuori della normativa generale squadra salubrità, Basta che non passerebbe withduring l'ultimo incontro, Moncler Outlet ancora Rodriguez sentirsi bene tutti nel circostante che tuttavia incoraggiare il prodotto quando più quando sopra.