Tülay Çellek
  Mavi bir günaydın yolluyorum sabahına
Yüreğimin sıcaklığını da gününe...
 Sending a blue ‘bonjour’ to your morning,
And the warmth of my heart to your day…
 Tülay ÇELLEK


Ana Sayfa
Yazılar
Şiirler
Poems
Söyleşiler
Tül'den Yansımalar
Resimler
Art
Fotoğraflar
Photograph
Karikatür / Çizimler
Cartoon / Drawings
Tasarım
Design
Tipleme
Character
Barış
Peace
Gerze
Ders Notları
Lesson Notes
Özgeçmiş
Autobiography/cv
Belgeler
Duyurular
Değiniler
İletişim
Contact

Yayın Tarihi: 9.5.2003  

Sayfa 4


Sayfa 4


Sayfa 4

TÇ - Neden yazın? Örneğin resimle, fotoğrafla ilgileniyor musunuz? Çünkü sanatın bir dalına ilgi duyan, diğer dallarıyla da ilgilidir. Onlara bakışınız nasıl?

FH - Resim sergisi gezmeyi çok severim. Tabii maddi koşullarım elverdiği kadar evime orijinal tablo almaya bayılırım. Hatta günün birinde, emekli olduğumda sadece hobi olarak resim yapmayı hayal ederim. Resim alanında geliştirebilirdim kendimi diye düşünüyorum. Çünkü öyle bir yetenek olduğuna inandırmıştı beni resim öğretmenlerim. Ama olmadı. Koşullar öyle gelişmedi. Belki de o yolla kendimi gösterme fırsatı bulsaydım edebiyata yönelmeyecektim.

TÇ - Edebiyata yönelmeniz koşullarınız gereği oldu, öyle mi?

FH - Çünkü edebiyat başka hiçbir şey istemiyor. Yani resim pahalı bir uğraştır.

TÇ - Fotoğraf da öyle.

FH - Fotoğraf bir fotoğraf makinesi gerektirir. Ben çok zor koşullarda büyüdüm. Devlet okullarının sınavına girdim, devlet tarafından okutuldum; çünkü, babam devlet memuruydu ve koşulları çok kısıtlıydı. O yüzden de belki hayatımın seyrini değiştirebilecek olan bazı şeyler olmadı. Örneğin üniversite seçiminde, girdiğim yıl 6 tercih yapılıyordu. Merkezi sistemin ilk yıllarıydı. 6 tercihin üç tanesi edebiyat fakülteleriydi. Öbürleri ise tamamen alakasızdı. Orman fakültesi, diş hekimliği, ziraat fakültesi. Altısını da kazandım. İlk heves gittim edebiyat fakültesine kaydımı yaptırdım. Dersler bir başladı ki eski yazılar, Arapçalar. “Ben ne yaptım, böyle hayal etmemiştim edebiyat fakültesini” diye düşündüm. Diğerlerinin kayıtları doldu, kapandı. Bir tek diş hekimliği kalmıştı.. Babama telgraf çektim: “Baba, ben diş hekimliğine geçmek istiyorum” diye. Babamdan bir telgraf geldi; “Ben sordum, soruşturdum, diş hekimliği çok pahalı bir tahsil. Benim seni orada okutacak gücüm yok. Otur oturduğun yerde”. Ve ben tekrar döndüm edebiyat fakültesine. Diş hekimliğini seçseydim ne olurdu, bilmiyorum. Ama o hayal kırıklığımı anlatamam. Ben çağdaş edebiyat göreceğim; Sait Faik okuyacağım. Orhan Veli şiirleriyle ilgileneceğim diye geldim, Osmanlıca’yla karşılaştım. Sonra kırdım dizimi oturdum edebiyat fakültesinde.

TÇ - O arada hayal kırıklığınızı nasıl yendiniz?

FH - O hayal kırıklığını çok zor yendim. Okuduğum sürece yenemedim, mezun olduktan, öğretmenliğe başladıktan sonra da yenemedim. Öğretmenliğimin 7-8. senelerinde ancak, yavaş yavaş ondan kurtulmaya çalıştım. O da çabayla. Örneğin şöyle bir şey yaşadım. Bizim fakültedeki öğretmenlerimiz “her güzel şey yazılmıştır. Kimse sizden bir şey yazmanızı beklemiyor” diyorlardı. “Size düşen, yalnızca yazılmış olanları incelemektir.” Sürekli size bunlar söylendiğinde, “Benden kimse bir şey yazmamı beklemiyorsa ben niye kıvranıyorum?” diyorsunuz. Üstelik Abdülhak Hamit gibi, işte Tevfik Fikret gibi yazamayacaksam hakikaten de yazmamalıyım. Düşünün bütün o ilk yazdığım ve yayınladığım şeyleri. Ben edebiyat fakültesine gittiğimde sağda solda şiirlerim yayınlanıyordu. Onları bile ayıpmış gibi saklayacak delik arayarak unutmaya çalıştım.

TÇ - Halbuki okullarımız yaratıcılığı desteklemeli.

FH - Yaratıcılığı desteklemek, artırmak bir yana, olanı yok ediyor. 71’de öğretmenliğe başladım. 79 yılında bir şeyler yayınlamaya cesaret ettim, yazmaya ve yayınlamaya. Yazmaya başlamamın nedeni kendi kendime aldığım başka bir karardı; Evet, pek çok güzel şey yazılmıştır. Ben o yazılan şeyler gibi yazamayabilirim. Ama benim yazacağımı da, sadece ben yazabilirim. O zamanlar örneğin, “Bekir YILDIZ modaydı. Bekir YILDIZ gibi yazamayacaksan hiç yazma.” Dendi bana. Bekir YILDIZ gibi yazamayacağım, evet; ama Bekir YILDIZ’ da benim gibi yazamayacaktı. Bunu bulmam 8-10 yılımı aldı.

TÇ - Ben de yatılı okudum, eğitim enstitüsünde. Aynı şeyi başka biçimde yaşıyoruz. Hiç unutmuyorum. Yatakhanede 16 kişiydik. Bir gece “büyünce ne olacaksınız, hangi ressam gibi” diye bir soru soruldu. Biri, “Van GOGH olacağım büyünce, diğeri Matisse, öbürü EYÜPOGLU olacağım” demişti. Sıra bana geldiğinde “Ben Tülay ÇELLEK olacağım” demiştim. Yani öyle olmak gerekir. Bekir YILDIZ’a saygı duyarım. Ama sizin Bekir YILDIZ gibi olmanız ona da size de hakarettir derim. Yazdıklarınızın dil boyutunu irdelemeye çalıştık zaman elverdiği sürece. Bir de yazılarınızda kadın boyutunu anlatabilir misiniz? Tanrıkadın, örneğin. Ben “Kırmızı Karanfil Ne Renk Solar?” adlı romanınızı okudum. Bir de çok dikkatimi çekmişti, kitaplarınıza koyduğunuz isimler. Hakikaten o da çok ilginç bir isim. Orada bir kadının mücadelesini, çevresindeki tüm engellemelere karşın, nasıl ayakta kaldığını çok akıcı bir dille anlatmışsınız.

FH - Öyle bir şey yazmamak için de kendimle çok mücadele ettim. Çünkü bu, edebiyatta çok bilinen bir şeydir. İlk kitaplar özellikle de ilk romanlar genellikle yazarın kendi yaşamından yola çıkarak yazdıklarıdır. Böyle olmasın diye o kadar çırpındım ki. Çünkü bu çok basmakalıp, çok bilinen bir şey. Hayır, benimki öyle olmasın istedim. Sonra baktım ki ne adına , niye bunun mücadelesini veriyorum . Eğer ilk kitaplar hep böyle oluyorsa varsın benimki de böyle olsun. Demek ki insan önce kendini anlatmak istiyor. Ondan sonra sıra başkasına geliyor. Örneğin, geçen yıl yayımlanan Tanrıkadın, Kırmızı Karanfil’den eskidir başlangıç tarihi olarak. O , “kendimi yazmayacağım” kararımın bir ürünüdür. Sonra onu bir tarafa bıraktım. Kırmızı Karanfil’i yazdım. Çünkü bana basınç yapan bir olay yaşamıştım: YÖK tarafından büyük bir haksızlığa uğradığımı düşünüyordum. Hala öyle düşünüyorum. Sıkıyönetim ve YÖK el ele verip sürdüler beni. Ben dünya harikası bir öğretmen değilim ama beni sürüp orada bıraktıkları elemanlarına baktığım zaman çok büyük haksızlığa uğradığımı düşündüm. Çünkü bütün iyi niyetimle yararlı olmaya çalışan bir insanım. Gerçekten de bir şeyler yapmaya uğraşıyorum. Hiçbir şey yapmadan sadece maaş alan insanlar orada kaldılar. Bencileyin çırpınıp, yenilik getirmeye çalışanlar bir tarafa atıldılar. Bende tabii ki bir şok etkisi yarattı. Yani safra gibi, onu atmadan rahatlayamayacağımı fark ettiğim için öbür yazdığımı bir kenara bırakıp, “Kırmızı Karanfil Ne Renk Solar”ı yazdım. İnsan kendi yaşamından çıkarak yapsa da onu yeniden üretiyor, kurguluyor. O mücadele ne yazık ki bizim kuşağın pek çok kişisinin, kadınının bir mücadelesidir. Daha dün bir yerde konuşma yaparken o kitap elinde, bir öğretmen geldi. “Bu kitapta ne kadar çok kendimi buldum” diye.

TÇ - Gerçekten ben de kendimi bulmuştum zaman zaman okurken.

FH - Kendimi anlattım. Ama anlattığım kendim, yayınlandığı anda artık ben değil herkesindir. O öğretmen ve paylaşan kişilerle pek çok ortak noktası olan öğretmen kadınları anlatmasını seviyorum doğrusu. Çünkü kadınları daha kapalı bir dünyayı barındıran kişi olarak görüyorum. Kendine özgü dünyaları var. Açık değiller. Gizleri var kadınların. O gizleri keşfetmek, onların peşinde gitmek, onları bulmaya çalışmak bana heyecan veriyor. Kadınların dünyası derin, dibe doğru zenginleşen bir dünya.

TÇ - Zaten romanınızda da , şimdi siz de anlattınız sürgünü , katılığı ama içinde olan sevgiyi, duyarlılığı, inceliği karanfillerle öyle güzel anlatmışsınız ki. Dediğiniz gibi bir başkası karanfil yoluyla o kadar derinliğine bir anlatım gerçekleştiremezdi sanırım. Orada sevgiyi anlatma biçiminiz çok hoş. Ve bence kitabınızın tamamının ölçüsüydü.

FH - Teşekkürler. Öykülerim de kadın ağırlıklıdır. Tabii şundan da korkuyorum. Edebiyatta, bilmiyorum sizin yaşamınızda da öylemidir, ama herhangi bir edebiyatçıya bir etiket yapıştırıldığı zaman onu üstünden söküp atması çok zordur. Yani “kadınları yazan bir yazardır”, dendiği anda ona mahkum oluyorsunuz. Böyle bir damga yememek için erkekleri de anlattım elbette. Kadınları bu kadar derinlemesine anlatan erkeği neden anlatmasın ki.

TÇ - Şu kitaplar da insanı anlatıyor bence. Bunun içinde kadın da var, erkek de. Herkes var.

FH - Kurmaca olanlarda da erkek dünyasını ele alıp anlattığım öyküler var. Erkekten bir roman kahramanı yaratıp sadece erkek anlatabilir miyim, bilmiyorum. Denemeye niyetim yok açıkçası. Pek çok erkek yazar var. Anlatsınlar. Ayrıca farkındaysanız erkek yazarlar da çoğunlukla kadınları anlatır. Demek ki kadınların anlatılmaya değer çok şeyi var.


Tülay ÇELLEK








<< Geri Dön [Okunma: 2219 ]


Canada Goose Polska Moncler Kurtki

[ Yukarı çık ]    



© Her hakkı saklıdır.

Richiedono una preview su strumenti ripper. Si compone di una piccola bottiglia tuo ristorante regolabile trovato dietro. Ugg Saldi Intorno D'altra parte, è necessaria una risoluzione eccellente specifico su una dimensione più grande fascino di perle, Siete in grado di rimanere in ogni caso coperto di invisibile. Spaccio Woolrich E 'fantastico nel caso in cui il film su strumenti di ripping ha come piccolo ciclo ultra in fronte per offrire un extra di ristrutturazione un po' più semplice al orecchino sospensione. Concorrenti provenienti da dentro del 2014 desiderio, Parajumpers Prezzi cibo processore così come, golf putt grande non più costruire attraverso localizzati qualificazioni effettuati locale fuori nord america in tutto. Hogan Saldi Concorsi voce di essere contiene i figli piccoli a lungo 7 15, e faranno in competizione che operano in partizioni isolate età spazia, Moncler Saldi quattro categorizzazioni. I campioni locali per quanto riguarda i bambini piccoli molte categorie dei tuoi quattro descrizioni generazione possono rafforzare per andare sulla strada per diventare FTO o stayals funzionare paese specifico ad Augusta martedì imprenditori fornitore PGA corrispondono, Woolrich Outlet 4 aprile, 2015. Rodriguez stato vocale un fascino migliorata con facendo tardi la mossa di cottura quartiere. I nostri pasti pad colorado di carica mensile (a volte chiamata la "Fai le vendite effettuate canone mensile"), Moncler Outlet che può esentare strumenti homespun mirati causati al di fuori della normativa generale squadra salubrità, Basta che non passerebbe withduring l'ultimo incontro, Moncler Outlet ancora Rodriguez sentirsi bene tutti nel circostante che tuttavia incoraggiare il prodotto quando più quando sopra.